Everest dağı

BushcraftOkulu sitesinden

Everest Dağı, dünya üzerinde pek çok kişi tarafından bilinen bir doğal anıttır. Nepal ve Tibet sınırında yer alan bu dağ, 8.848,86 metre yüksekliği ile gezegenin en yüksek zirvesi olarak kabul edilmektedir. "Çomolungma" (Tibetçe'de "Dünyanın Ana Tanrıçası") olarak da bilinen Everest, binlerce yıldır yerel halklar tarafından kutsal kabul edilmiştir. Modern dağcılık dünyasında ise Everest, doğanın zorluklarını yenmek isteyen dağcıların nihai hedefi olmuştur. Ancak, Everest'e yapılan yolculuklar yalnızca macera veya başarı arayışı değildir. Bu zorlu yolculuklar, aklimatizasyon süreçleri, fizyolojik dayanıklılık, çevresel değişimlerle mücadele ve tarih boyunca pek çok trajediyle de şekillenmiştir.

Everest Dağı'nın Jeolojik Kökeni ve Coğrafyası

Everest Dağı, Hindistan levhasının Asya levhasıyla çarpışması sonucunda oluşmuş bir dağdır. Bu çarpışma yaklaşık 50 milyon yıl önce başlamış ve bugün hala devam etmektedir. Sonuç olarak, Everest her yıl birkaç milimetre yükselmeye devam etmektedir. Himalaya sıradağlarının bir parçası olan Everest, aynı zamanda jeolojik olarak dünyanın en genç dağlarından biridir. Dağın yapısında kireçtaşı, şist ve tortul kayaçlar hakimdir.

Dağın yüksekliği, 2020 yılında Nepal ve Çin arasında yapılan ortak bir çalışmayla 8.848,86 metre olarak yeniden ölçülmüştür. Bu yeni ölçüm, dağın yüksekliğine dair daha önceki tahminleri düzeltmiş ve teknolojinin gelişmesiyle daha doğru veriler elde edilmiştir. Everest, Asya'nın merkezinde yer alır ve bölgedeki diğer yüksek dağlarla birlikte dünyanın en büyük su kaynaklarından birini oluşturur. Bu su kaynakları, özellikle Asya'daki büyük nehirlerin (Ganj, Brahmaputra, Yangtze) kaynağını oluşturan buzullar tarafından beslenir.

Everest'in Keşif Tarihi

Everest'in Batılılar tarafından keşfi, 19. yüzyılda Britanyalı haritacılar tarafından gerçekleştirilmiştir. 1852 yılında Hindistan'da yapılan bir ölçüm çalışması sırasında, Everest Dağı'nın dünyanın en yüksek zirvesi olduğu belirlenmiştir. 1865 yılında, Britanya Hindistan Haritacılık Dairesi'nin başkanı olan Sir George Everest'in onuruna dağa "Everest" adı verilmiştir. Ancak, bölgedeki yerel halklar dağın adını çok önceden belirlemişlerdi: Tibet'te "Çomolungma", Nepal'de ise "Sagarmatha" olarak biliniyordu.

Everest'in zirvesine ulaşma arayışı, 1920'lerde Britanyalı keşifler ile başlamıştır. George Mallory ve Andrew Irvine, 1924 yılında Everest'e tırmanırken kaybolmuşlardır. Mallory'nin "Neden Everest?" sorusuna verdiği ünlü "Çünkü orada" yanıtı, modern dağcılığın bir sembolü haline gelmiştir. Ancak, Mallory'nin zirveye ulaşıp ulaşmadığı halen bir tartışma konusudur.

1924'te Mallory ve Irvine'in kaybolmasının ardından Everest’e yapılan diğer tırmanışlar da başarısız olmuştur. 1953 yılına kadar zirveye ulaşan kimse olmamıştır. 29 Mayıs 1953 tarihinde Edmund Hillary ve Tenzing Norgay, Everest Dağı'nın zirvesine çıkan ilk insanlar olarak tarihe geçmiştir. Bu tarihi başarı, modern dağcılık için bir dönüm noktası olmuştur.

Everest’e Tırmanış Rotaları

Everest Dağı’na tırmanış, teknik zorluklar, sert hava koşulları ve aşırı yükseklik nedeniyle dünya üzerindeki en zorlu dağcılık faaliyetlerinden biri olarak kabul edilir. Dağa tırmanmak için iki ana rota bulunmaktadır: Güney Yüzü (Nepal üzerinden) ve Kuzey Yüzü (Tibet üzerinden). Her iki rota da kendine has zorluklar ve tehlikeler barındırmaktadır.

Güney Yüzü Rotaları (Nepal)

Güney rotası, 1953 yılında Edmund Hillary ve Tenzing Norgay tarafından kullanılan klasik rotadır ve en popüler tırmanış yolu olarak kabul edilir. Dağcılar, bu rotada Khumbu Buzulu, Lhotse Yüzü ve Güney Zirvesi gibi tehlikeli geçitlerden geçmek zorundadır. Nepal hükümeti, bu rotadan tırmanış izni almak isteyen dağcılara yüksek ücretler uygulamaktadır. Tırmanış sezonu genellikle Nisan ve Mayıs aylarında, muson yağmurlarından önce gerçekleşir.

Bu rotanın en tehlikeli bölümlerinden biri Khumbu Buzulu'dur. Bu devasa buzul, her yıl hareket etmekte ve büyük çatlaklar oluşturarak dağcılar için ciddi riskler yaratmaktadır. Ayrıca, Lhotse Yüzü’ndeki buz serakları, ani çökme riskini de artırmaktadır.

Kuzey Yüzü Rotaları (Tibet)

Kuzey rotası ise Tibet'ten başlar ve dağın kuzey yüzünden zirveye ulaşır. Bu rota, Güney Yüzü'ne göre daha az popülerdir, ancak teknik açıdan daha zorlu kabul edilir. Dağcılar bu rotada, sert rüzgarlar, daha dik yüzeyler ve zorlu iklim koşulları ile mücadele ederler. Tibet’teki siyasi koşullar nedeniyle bu rotaya yapılan tırmanışlar zaman zaman sınırlandırılmıştır.

Kuzey rotasında tırmanış, özellikle dağın 8.000 metrenin üzerindeki "Ölüm Bölgesi" olarak adlandırılan bölümünde daha da tehlikeli hale gelir. Dağcılar, bu yükseklikte oksijen seviyesinin %30'a kadar düşmesi nedeniyle ciddi aklimatizasyon sorunları yaşayabilirler.

Aklimatizasyon ve Yüksek İrtifa Tırmanışı

Everest’e tırmanış, yüksek irtifa tırmanışlarının en ekstrem örneklerinden biridir. Yüksek irtifada insan vücudu, düşen oksijen seviyelerine karşı adapte olabilmek için bir dizi fizyolojik değişiklik geçirir. Ancak bu süreç, vücut için oldukça zorlayıcıdır ve birçok dağcı için hayati tehlike yaratabilir.

Hipoksi ve İnsan Vücudu Üzerindeki Etkileri

Hipoksi, yüksek irtifada dokulara yetersiz oksijen gitmesi durumudur. Everest'in zirvesinde atmosferik basınç o kadar düşüktür ki, deniz seviyesine göre çok daha az oksijen mevcuttur. Bu nedenle, dağcılar her adımda nefes almakta zorlanırlar ve kaslarına yeterince oksijen sağlayamazlar. Hipoksi, baş ağrısı, baş dönmesi, bulantı, uykusuzluk ve bilinç kaybına neden olabilir. Daha ileri durumlarda beyin ödemi (HACE) ve akciğer ödemi (HAPE) gibi ölümcül durumlar gelişebilir.

Dağcılar, bu tür komplikasyonları önlemek için yavaş bir aklimatizasyon sürecine ihtiyaç duyarlar. Everest tırmanışlarında kullanılan "tırman, uyuma" stratejisi, dağcıların vücutlarını daha yüksek irtifalara uyum sağlaması için belirli bir yükseklikte zaman geçirmelerine dayanır.

Oksijen Destekli Tırmanışlar

Çoğu dağcı, 8.000 metrenin üzerindeki yüksekliklerde oksijen tüpü kullanarak tırmanır. Oksijen desteği, vücudun irtifaya karşı daha iyi bir şekilde adapte olmasını sağlar ve ölümcül komplikasyon riskini azaltır. Ancak bazı dağcılar, oksijen desteği olmadan tırmanmayı tercih ederler. Bu yöntem, "oksijensiz tırmanış" olarak bilinir ve dağcılığın en büyük zorluklarından biri olarak kabul edilir. Reinhold Messner ve Peter Habeler, 1978 yılında Everest'in zirvesine oksijen desteği olmadan ulaşan ilk dağcılardır.

Everest'te Dağcılık ve Ölümler

Everest, tarihte birçok trajediye tanıklık etmiştir. Dağa tırmanan yaklaşık her 100 dağcıdan biri, zirveye ulaşamadan hayatını kaybetmiştir